17 Ağustos 2014 Pazar

Yolculuklarımız bitmesin!

'Zaman ne kadar da çabuk geçiyor' demeden edemeyeceğim. Bu bloğu açalı dört yıl olmuş. Ve toplamda 4 yazı bile yazmamışım. O zamanlar ofis insanı olan ben sıkıntıdan patlamak üzere olduğum zamanlardan birinde buna sarılmışım demek ki. Aradığım huzuru sadece iki yazılık bulmuşum herhalde ki sonrasında asılı kalmış. Oysa ki ben hep yazarım. Kağıt ya da ekran kullanmayınca kimseye ulaşmıyor tabi. Bunca zaman da yazmaya devam ettim. Bazen öyle hissediyorum ki yazmazsam deliricem ya da sanki kusma refleksimi çalıştırsam bir öğürsem yazılar dökülecek ortaya. Bunu neden hissediyorum bilmiyorum. Belki bilinç altımdaki suçluluk duygusundandır. Bir şey üretememe sürekli tüketme hali kendimi suçlu hissetmeme neden oluyor. Çok iyi bir film izlediğimde ya da güzel bir kitap okuduğumda da hasıl oluyor bu duygu bana. Yani aslında yazıyorum ama zaman ayırıp okumanıza gerek var mı bilmiyorum. İshal olmuş bir zihin gibi. Mesela bu cümle cok tanıdık geldi şimdi bana. Kopya olabilir bir yerden! Anlaşılacağı üzere artık bir ofis çalışanı değilim. Artistik tavırlara  girecek değilim 'ay yıllarca kurumsal sektörde emek verdim, sonra dayanamadım bastım istifayı şekerim' gibi bir durum yok. Gayet beceremedim. İyi bir şirket, güzel bir iş yeri, fena değil br maaş, öğle yemeği, servis ve bedava internet. Daha ne olsun! Ama ben beceremedim. Şirketimin hakkını yemeyeyim beni barındırmaya çalıştılar ama olmadı. Neyse zaten sonra ben barınamadim ruhum masama sığmadı. Excel bastı falan filan. Neyse işe tahammül etmemin tek yolu o yıl içinde yapmayı planladığım seyahatlerdi. Aslında bu blog da onun için açılmıştı. Seyahat tecrübelerimi paylaşayım diye ama sonra ben ofiste öyle karardım ki kimseye aydınlık bir şeyler yazabileceğimi düşünmedim sonra üşendim tabi. Aradaki bu dört yılda böyle bir sürü blog ve seyahat siteleri açıldı. Geçen hafta yapmayı planladığım Midilli seyahati için blogları okuyordum da tarz olarak genelde günlük gibi yazılar olduğunu gördüm. Yani gercekten gezi planlarken pratik bilgilere ihtiyacı olan biri için okuması çok da gerekmekyen epey ayrıntılı yazılar vardı. Neyse işte ben de bu unutulmuş bloğa geri dönüp hayatta en çok sevdiğim şeyi,seyahat tecrübelerimi paylaşmak istedim. Yolda olmayı çok seviyorum. Zaten bloğumun adı da içinden yazı değil yol geçen kadın olmalı. Nasıl değiştirildiğini bulunca değiştireceğim. En taze bilgiler Midilli-bu bizim koyduğumuz isim tabi- yani Lesvos gezime ait. Oradan başlayacağım. 

10 Ağustos 2010 Salı

Bozcaada`da Çapraz Tatil Köyü

Şimdi buraya şöyle şeyler yazabilirim: Çapraz tatil köyünde şu kadar oda vardır, bilmem ne kadar yıl önce açılmıştır, burada spor yaparsınız, kendine ait sahili vardır, havuzu vardır, yemekleri güzeldir... falan filan... evet bütün bunlar doğru ifadeler ama yeterli değil, bunların çoğu pek çok otel için söylenebilir. Bence Çapraz`a dair fikir sahibi olmanız için başka şeyler yazmak gerekir: Çapraz`da Mehmet Amca vardır, oraya gider gitmez bir şekilde karşınıza çıkar, aslında bu adam oranın sahibi, ama siz bunu ilk görüşte anlayamazsınız, çünkü o yeri gelir garson olur, aşçı olur, işçi olur... alnında ter eksik olmaz, hem çalışır hem de hayata dair dersler verir çalışırken... bir bakarsınız size çiğ börek yapmaya gitmiştir, aç değilseniz de yersiniz, çünkü o misafirlerinin aç kalmasına tahamül edemez :) Mehmet amcadan başka isimler de sayabilirim, Sanem, Yasemin, Aslı, Ezgi, Fatma Teyze, Taner, Özgün, Ferit..ay en küçük elemanı unuttum Zeyneppp (tatlı torun)... isimlerini bilmediklerim de vardır muhakkak... evet onlar kocaman bir aile... birlikte çalışıyorlar ama iş demek ne kadar doğru bilmiyorum. Hayır onlarla hiçbir kan bağım yok ama ne zaman oraya tatile gitsem çook önceleri uzaklara gönderdiğim anneannemle dedemin yanına tatile gitmişim gibi hissediyorum ki konunun oradaki insanların yaşı ile hiç alakası yok. Bu sadece öyle huzurlu bir duygu işte...Bozcaada`da bir sürü otel ve pansiyon var, ama hiçbirinin sahibi misafirleri kahvaltısını bitirene kadar aç dolaşmıyordur bence:))

3 Ağustos 2010 Salı

eski bir kitaplık

bugünlerde eski bir kitaplık peşine düştü ruhum, daha önce birilerinin kullandığı bir kitaplık. Ama hikayesini bilmek istiyorum, küçük bir çocuğun ilk okuduğu kitabı barındırmış olsun mesela karnında, desinler ki bana, "bak bunu dedem yapmıştı, sıkıntıdan patlamamak için,tütün sarıp içmemek için ya da sardığı tütün boşuna havaya karışmasın,teri dumana eşlik etsin diye, hala çalışabildiğini herkes görsün diye yapmıştı. Al senin olsun"
İşte bu kitaplık dünyanın en güzel iletisi olur bana... bekliyorum işte şimdilerde... içinde hikayesi ile güzel bir kitaplık düşecek kucağıma...